Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görev yapan Uz.Klinik Psikolog Emre Ayar Tüm Dünyayı etkisi altına Koronavirüs salgını ve aşı sonrası İnsanların psikolojik yapısına olan etkilerini Byturco Yayın grubumuza ait Gazetelerimiz için yazdı.
Maskelerimizi Çıkarmak Kolay Olacak Mı ?
Yaklaşık 1 senedir yaşamımızın en büyük tehditlerinden olan Covid-19 enfeksiyonu
sürecinde ülkemizde 10. ayın içerisindeyiz. Öncelikle halen tedavisi devam eden, bu hastalık sonucunda enfekte olup iyileşen bireylere geçmiş olsun dileklerimi iletirken, hayatını kaybedenlerin yakınları için başımız sağolsun demek istiyorum. Şu günlerde gerek ülkemiz gerekse uluslararası alanda aşı konusu önemli bir gündem oluşturuyor. Bireyler, laboratuarlar, firmalar, uluslar aşı üzerinde çalışmalar yürütüyorlar.
Ülkemiz örnekleminde yapılan çalışmalardan da ilk gelen veriler gayet olumlu olmakla birlikte yakın zamanda da ülkemizde Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde bir aşılama programının başlaması öngörülüyor.
Aşılamanın, kaygı ve travma odağında bireylerdeki ruhsal sürece nasıl bir etkisi olacaktır. Her şeyden önce geçtiğimiz yıl mart ayından bugüne göre tedaviye, aşıya çok daha yakınız ve bunun toplumda olumlu etkisi de olacaktır. Büyük bir bilinmezliği yavaş yavaş
netleştiriyoruz; bilinmezlik, belirsizlik toplumsal olarak en büyük stresörlerdendir ve tedavi
netleştikçe de kaygımızın yavaş yavaş azaldığını görmeye başlayacağımızı düşünüyorum.
Sıkça karşılaştığımız kavramlar olan maske, mesafe ve temizlik sloganını hayatımıza sokan Covid-19 enfeksiyonunun psikolojik anlamdaki bireysel yansımalarından olan kaygı
(anksiyete) ve travma üzerine konuşacağız.
Öncelikle kavramları kısa tanımlamanın doğru olduğunu düşünüyorum.
Kaygı, psikoloji literatüründe genelde anksiyete olarak İngilizce aslı ile geçmektedir,
beynin tehlikeli bir uyarana karşı verdiği tepki olarak tanımlanmaktadır. Bu tepki bebeklerde ve çocuklarda doğuştan bulunan temel bir duygudur. Anksiyete aslında tehlikeli durumlarda kaçış davranışı göstermemizi sağlaması yönüyle patolojik(hastalık, bozukluk) olmanın aksine fayda sağlayan bir işleve sahiptir; ancak bu duygu sıklıkla, yoğun bir şekilde ve sürekli yaşanmaya-tekrar etmeye başladığında ise psikopatolojik bir boyut kazanmaya, bireyin işlevselliğimi bozmaya başlamaktadır
. Psikopatolojilerde normal ile anormali ayırmamızı sağlayan kriterlerin bir tanesi aşırılıktır; örneğin duş almak banyo yapmak sağlıklı bir davranıştır ancak temizlik obsesyonu olup duşta 4 saat kalmak ise bir aşırılık teşkil etmekte ve psikopatolojik bir yöne bizi yönlendirmektedir.
Covid-19 enfeksiyonu bireysel ve toplumsal anlamda adeta kaygıyı ateşleyen bir
hastalık haline gelmiştir, bulaşma korkusu, yakınlarına bulaştırma kaygısı, ölüm ya da bir
yakının ölümüne ilişkin düşünsel düzeyde korkular ve yaşanmışlıklar bireylerdeki anksiyöz
davranışları arttırmıştır. Daha önceden anksiyete bozukluğu olan bireylerde de nükslerin daha sık olmasına, belki de panik nöbetlerinin sıklıklarının artmasına, temizlik obsesyonlarının artmasına neden olmuştur. 10 aydır toplumumuzun büyük bölümü maske takıp mesafeyi koruyor; örneğin 2021 mart ayına geldiğimizi düşünelim aşı nüfusumuzun büyük çoğunluğuna yapılmış olsun, vaka sayısı olarak 15-20 gündür hiç vaka görülmediği
açıklanmış olsun sizce hemen eskisi gibi maskesiz gezip, mesafeye dikkat etmeden toplumsal alanda olabilecek miyiz?
Tekrar tokalaşmaya, dostlarımıza, eşimize, arkadaşımıza, ailemize sarılabilecek miyiz? Yoksa uzaktan yumruk şeklinde tokalaşmak devam mı edecek?
Bu biraz zaman alacak ve kendimize zaman tanımamız gerekecek gibi duruyor. Bir davranışın öğrenilmesi ne kadar zor ise sönmesi de o kadar zor oluyor;
2019 yılı mart ayında önlemler alınıp kurallar uygulanmaya başladığında toplumsal olarak alışmamızın yaklaşık 2 ay sürdüğünü tahmin ediyorum.
Ülke olarak gayet bilinçli ve kurallara büyük oranda riayet eden
bir millet olduğumuzu düşünüyorum birçok ülkede maske karşıtlığı için bile gösteriler
düzenleniyor. Maskeyi, mesafeyi kısa zamanda öğrendik diyebilirim ancak özellikle bu
enfeksiyonun bireysel olarak ruhsal yansımalarından kaygı bozukluğu düzeyinde etkilenen
bireyler için o maskeyi çıkarmak o kadar da kolay olmayacak.
Gelelim bu enfeksiyonun travma boyutuna: Travma kelimesi duyulduğunda ilk önce
yara, darbe almış yer, kırık gibi kelimelerin çağrışması olabilir; ruhsal travma ise ruhsal
olarak sarsılma, acı, unutamama, hatırlamama, korku gibi anlamları çağrıştırmaktadır. Ruhsal travma algılanan güç, yaşanan stres verici olay-kayıp-korku karşısında başa çıkma
araçlarımızın yetersiz kalması ve bu dengesizliğin sonuçları olarak ifade edilebilir.
Covid -19 enfeksiyonu, enfekte olan bireyler, yakınlarını kaybeden bireyler için ağır
bir travmatik yaşantıdır; umulmadık ani ölümler bazen çok yakınımızın bazen de tüm ailenin vefat etmesi durumu gerçekleşmiştir.
İnsanlar cenazelerini yapayalnız uğurlamak durumunda kalmış zaman zaman vedalaşma bile yapamamış, ani ve çok üzücü, şiddetli kayıplarla ruhsal travmalar yaşantılamışlardır. Travma anında kurban ezici bir kuvvet tarafından çaresiz hale
getirilir: “kuvvet doğanınki olduğunda afetten söz ederiz, kuvvet başka bir insanınki
olduğundaysa ise vahşetten söz ederiz” der J.Herman. Burada virüs bize doğanın gücünü
kullanarak bir afet yaratmıştır. Travmatik durum, nesnel tehdit ile öznel baş edebilme gücü
arasındaki yaşamsal dengesizliktir. Bu virüsün ağır yaşamsal tehdidi bizim baş edebilme
gücümüzün üzerinde kalmış adeta hepimizi travmatize etmiştir.
Travmatik olaylar; depresyon, kaygı bozuklukları, alkol-uyuşturucu madde kullanımı
ve bağımlılığı, travma sonrası stres bozukluğu gibi birçok ruhsal hastalıklara neden
olabilmektedir. Travma sonrasında bireylerde o anı-zamanı yeniden yaşıyor gibi olma,
rahatsız eden anılar gibi istem dışı gelişen belirtiler, hatırlatıcılardan uzak durma-kaçınma,
duygudurumdaki değişim ve dalgalanmalar, unutkanlık ve travmatik olayla ilgili uyarılmışlık
yani sürekli tetikte olma, konsantrasyon güçlüğü görülmektedir.
Yazımın ilk başında da belirttiğim gibi bazılarımız için maskelerimizi çıkarmak kolay olmaya bilir, bu durumda kendimize zaman tanımak çok önemlidir; çünkü aşılama programı ilerledikçe toplumsal bağışıklık arttıkça, bulaşma azaldıkça artık bu yaşamsal tehdidin hayatımızdan çıkmaya başladığını hissetmeye başlayacağız ve kaygı düzeyimizin de bu süreçte azaldığını deneyimleyeceğiz. Gerek yoğun kaygı belirtileri olduğunda gerekse travmatik belirtiler yaşadığımızda eğer bu belirtiler yaşamımızda çok fazla alan kaplamaya, günlük hayatımızı bozmaya başladığında tez zamanda ruhsal destek almak, psikiyatri uzmanıyla tanı ve tedavi sürecine başlamak, klinik psikolog ve psikoterapist ile psikoterapi sürecinde başlamak önem taşımaktadır; çünkü zaman içinde büyük ihtimal kaçınmalar artacak, unutamamak unutmanın önünde geçecek ve kaygı düzeyimiz yükselecektir. Ruhsal bozukluklarda destek almayı, tedavi almayı ertelemek yerine eğer ihtiyacımız var ise “şimdi” başlamak kendimiz için yapabileceğimiz en önemli hediyelerden birisidir. Hepimiz için ruhen ve bedenen sağlıklı uzun bir ömür, sevdiklerimizle maskesiz mesafesiz olabileceğimiz zamanların hemen gelmesini temenni ediyorum.
Uz. Klinik Psikolog Emre AYAR Kim ?
T.C. Mersin Üniversitesi Psikoloji bölümü sonrasında, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Klinik
Psikoloji Yüksek Lisans Programından Uz. Klinik Psikolog derecesini alarak mezun
olmuştur, halen İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’da doktora eğitimini sürdürmekte ve 2010
yılından beri Ruh Sağlığı ve Hastalıkları alanında Klinik Psikolog olarak çalışmalarını
sürdürmektedir.
2010 yılında İzmir/Bostanlı Özel Duyu Terapi Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde,
Psikolog – Oyun Terapisti olarak çalışmaya başladı; 2013 yılında Sağlık Bakanlığı personeli
olarak çalışmaya başladı; sırasıyla Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı hastanelerde
Psikolog olarak çalıştı. 2014 yılından 2016 yılına kadar Bolu AİBÜ İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Psikolog olarak görev yaptı. 2016-2020 yılları döneminde İstanbul Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastanesi’ de Klinik Psikolog olarak, klinik uygulamaları vepoliklinik hizmetlerinde görev almıştır.
2020 yılı eylül ayından beri Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışmaya devam
etmektedir. Aynı zamanda halen İstanbul Üniversitesi’nde Doktora(PhD) eğitimini
sürdürmektedir. Türk Psikologlar Derneği asıl üyesidir.
Çalışma alanı olarak yetişkin danışanlarda kaygı bozuklukları, travma ve kişilik bozuklukları psikoterapisi alanlarında özelleşmiştir.